Alzheimer haftasında yılın insanı ödülü hastalara bakım verenlerin olmalı
Yaşa zor ve karmaşık pek çoğumuz için. Pandemi günleri işleri daha da karmaşık hale getirdi. Herkes bir koşturmaca içinde. Günü sağlıkla, sorumlulukları yerine getirerek amacına uygun yaşamak bir yana geleceği de planlamak gerekiyor geçmişten dersler alarak. Tüm bunları kendiniz için yaptınız, yeterince yoruldunuz aslında. Eğer varsa tüm bu çabayı evlatlarınız için gösterdiniz, iki kat fazla yoruldunuz hem ruhen hem de bedenen. Peki ya günün tüm gereksinimlerini, hayatın tüm planlamalarını ve gerekli ihtiyaçları karşılamayı kalan yaşam dönemi boyunca bir başkası için de yapmanız gerekse?
Şahsen ben kesinlikle istemezdim böyle bir sorumluluğun altına girmeyi, eğer seçme şansım olsaydı. Ne yazık ki ülkemizde bugün bir milyondan fazla aile bu seçme şansına sahip değil ve 2050 yılına geldiğimizde her 5 aileden biri bu şanssız gruba dahil olacak bir şekilde. Demem o ki seçme şansımız pek te yok. Eh madem öyle, kaçışımız olmayacak, o halde tanışıp adapte olalım ve anlayalım bu istemediğimiz durumu.
Düşünün hayata dair önemli adımları attınız. Kariyerinizde hedefinize ulaştınız, evlatlar büyüdü, yuvadan uçtu. Keyifli emeklilik planları her gün dilinizde. Ama yavaş yavaş fark ediyorsunuz ki eşinizin davranışlarında, tepkilerinde, algısında bir takım değişiklikler var. Önce konduramıyorsunuz. O günlerde yaşanan bazı gelişmelere bağlıyor, geçmesini bekliyorsunuz. Ama bakıyorsunuz ki mesele kalıcı ve hatta giderek dozu artıyor yaşadığınız sıkıntıların. Eşiniz elbette ki kabul etmiyor durumu, o sorun olmadığını, sizin abarttığınızı düşünüyor. Hatta yakın çevreniz de onu destekliyor ama siz birlikte yaşıyorsunuz ve içinizdeki ses diyor ki “doktora götür”. Gidiyorsunuz alanında yetkili bir uzmana. Gerekli testler yapılıyor ve deniyor ki erken evre bir “demans” veya özel bir tip olarak Alzheimer hastalığı var eşinizde. Önce inkâr edip başka uzmanlara danışıyor, sonra da çaresiz kabul ediyorsunuz teşhisi. Sonrasında elinize geçen tüm kaynaklardan araştırıp öğreniyorsunuz eşinizin beyninde neler olduğunu ve sizi nelerin beklediğini. Gördüklerinizi, okuduklarınızı, dinlediklerinizi zaman içinde sindiriyor ve yeniden bir düzen kuruyorsunuz hayatınızda.
Öncelikle onun becerilerini destekleyecek, kaybettiği becerilerini farklı şekillerde takviye edecek pratik çözümler buluyorsunuz. Yakın çevrenizle paylaşıp görev dağılımı yapıyorsunuz. Programınızda kendinize de boş zamanlar ayırmayı ihmal etmiyorsunuz. Eşiniz diğer dostlarınızla vakit geçirirken siz de sevdiğiniz kişilerle, uğraşlarınızla meşgul oluyorsunuz. Zamanla hastalık ilerliyor ve siz kendiniz aktif yaş alma merkezinde vakit geçirirken eşinizi de gündüz bakım merkezine götürüyor, orada kaybetmeye devam ettiği becerileri farklı becerilerle destekleyecek aktivitelere katılmasını, sosyalleşmesini sağlıyorsunuz. İşler daha da kötüleştiğinde eşiniz için evde profesyonel yardım alıyorsunuz ama bu işte fark ediyorsunuz ki eleman çalıştırmak, evi bir işletme gibi yönetmek hiç de kolay değil. Dahası tüm bunlar sizin mütevazi emekli maaşlarınızla karşılanmayacak kadar pahalı hizmetler. Tam zamanlı bakım merkezi konusunda bir yanınız iyi olacak dese de öte yanınız uğrayacağınız mahalle baskısı ve eskiden beri beyninizde yer eden “huzurevi tabuları” nedeniyle oldukça tedirgin. Hastalık daha da ilerleyip hastanıza 24 saat yatağa bağımlı halde destek verirken siz de her geçen gün tükendiğinizi hissediyorsunuz. Evinizin keyifli anları, keyifli ziyaretleri ve dostlarınız giderek azaldı, uzaklaştı...
En iyimser senaryo sizlerle paylaştığım ve içiniz karardı değil mi? Oysa ki ülkemizde demans hastalarına %90’ı kadın olmak üzere aynı yaştaki eşler, evlenmemiş kızlar, gelinler bakıyor. Çoğu bu bakım için rızası alınmaksızın mecbur kaldıkları için veriyor bu hizmeti. Neredeyse tama yakını bu hizmeti hayatında ilk defa veriyor ve öncesinde ne demans, ne de hasta bakımı konusunda eğitim almamış. İşte bu kişiler yedi gün 24 saat kendi hayatları ile birlikte hastalarının hayatlarını da düşünmek, süreci yönetmek ve bu arada etraftaki herkesin muhtelif yorumlarını güler yüzle karşılayıp anlayış göstermek durumunda.
Üstelik yaptıkları bu cansiperane hizmetler için çoğu zaman yeterince takdir de edilmiyorlar. En çok konuşup bolca tenkit edenler hastayla baş başa değil 24 saat neredeyse bir saat bile geçirmemiş kişiler.
İşte bu yüzden derim ki,
Yakınınızda demans hastasına aile üyesi olarak ve meslek olarak bakan bir kişi varsa hemen onu ziyaret edin pandemi kuralları çerçevesinde. Telefonla da arayabilirsiniz. Ona deyin ki “senin ne yaşadığını veya ne hissettiğini bilmiyorum ama seni takdir ediyorum. Bir vatandaş olarak bu hastamıza verdiğin destek için sana teşekkür ediyorum. Benim şu konularda yeteneğim var ve sana yardımım olursa mutlu olurum”. Ve gerçekten o insanlar için küçük te olsa bir jest yapın. Kapısına küçük bir teşekkür notu bırakmak, bir kır çiçeği, bir dilim kek veya gönlünüzden ne koparsa.
Unutsanız da unutulmayın ve sağlıkla kalın….