DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ...
‘Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız, çalışacağız.
Uçurumun kenarındayız. Bizi canlı canlı mezara atmak istiyorlar.
Son bir cüret bizi kurtarabilir.’
İngilizlerin 21 Nisan’da verdikleri notaya göre,
Karadeniz’de Pontus Rum Devleti kurmanın adımları atılıyordu…
Yunanistan’ın isteklerine koşulsuz destek veren İngiltere,
‘Ya asayişi sağlarsınız ya da biz Samsun’a çıkıp bölgeyi sizden alırız’ sözleriyle,
Bir bahanenin arkasına sığınıyordu…
Osmanlı Sarayından gelen emirde ise şöyle yazıyordu,
‘Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne ait vezaif Zat-ı alinizin,
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne tayini İrade-i Seniyye-i Cenab-ı Padişahı şerefsüdur.’
Ardından da vazifenin detaylarına yer veriliyordu.
Görev yazısını eline alan Mustafa Kemal,
Verilen görevin kurtuluşu başlatmak için değil,
Başlatanları ve destekleyenleri görevden alıp, tutuklamak için olduğunu anladığında,
Vatanın içinde bulunduğu durumun ciddiyeti,
Zihninde derin bir düşünce yaratıyordu …
Vatanın kurtuluşunun milli bir direnişle olacağını bilen Mirliva,
Anadolu’ya geçiş için bu görevin bir fırsat olduğunu görüyordu.
On beş Mayıs günü ise,
İzmir’in Yunan orduları tarafından işgal edildiği haberi,
Anadolu’nun adım adım işgaline seyirci kalamayanların yüreğini,
Biraz daha dağlıyordu…
On altı Mayıs günü…
İstanbul’da sisli bir gün,
Karadeniz dalgalı,
Pusula bozuk,
Ama Bandırma’nın kaptanı İsmail Hakkı…
Vazgeçer mi rotasından…
Kıyıları takip ederek yol aldı Samsun’a…
19 Mayıs sabahı,
Saat 08:15’te Anadolu’ya ayak bastı M. Kemal Paşa…
Hiç vakit kaybetmeden kurtuluş mücadelesinin fitilini ateşledi.
Erzurum’a, Ankara’ya, Diyarbakır’a ve Konya’ya,
İşgale karşı tepki verilmesini tavsiye etti.
28 Mayıs günü ise Havza’dan yükseldi direnişin sesi…
Paşa gönderdiği genelge ile,
‘Hayatımıza ve milli bağımsızlığımıza zarar veren işgal ve ilhak gibi olayların bir an önce yok edilmesi gerekmektedir’ diyordu.
Anadolu’ya bağımsızlık ateşi düşmüştü bir kere,
Mitingler düzenlendi dört bir yanda,
Halk düşmana karşı birlikte hareket etmek için uyandı.
Bu milli uyanıştan rahatsız olan itilaf devletleri,
Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri çağrılmasını istedi.
İstanbul hükümeti tarafından kendine ulaştırılan bu emri reddeden Mustafa Kemal,
Askeri görevinden istifa ederek,
Amasya’ya doğru sivil olarak yol aldı…
Ve 12 Haziran…
Amasya’da bir kurtuluşun yolu çiziliyordu.
Amasya’da yaptığı ilk konuşmada M. Kemal, halka şöyle sesleniyordu:
‘Amasyalılar!
Padişah ve hükümet düşmanın elinde esirdir.
Memleket elden gitmek üzeredir.
Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle iş birliği yapmaya geldim.’
Gece gündüz demeden,
Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ile birlikte çalışan,
Kazım Karabekir ve Mersinli Cemal Paşa’nın onayını alan M. Kemal,
Amasya Genelgesi ile milli direnişin ateşini yakıyordu.
‘Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır’
Erzurum ve sonra Sivas…
Milli Mücadelenin doğum günü…
Kurtuluştan zafere atılan ilk adım…
Sert bakışlı ve kararlı bir çift göz,
Anadolu’ya geçişin heyecanını gizleyemiyordu,
Samsun’dan Havza’ya geçerken
Bozulan arabayı beklemeden,
En yakın köye doğru,
Doktor Refik ve Doktor İbrahim ile yürürken,
Yüreğinden gelen sözlerle ve vatan sevgisi ile,
Gençlik Marşı’nı söylüyordu…
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!
Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar, taşlar.
Bu ağaçlar, güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!
Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar.
Yol uzun da olsa ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!