Bedir Solmaz | Nutuk çekmeye devam.. | MERSİN MOZAİK
Bedir Solmaz

Bedir Solmaz

Nutuk çekmeye devam..


.Geçtiğimiz yıllarda yolumuzun düştüğü Eskişehir’deki Odunpazarı evelerine  verilen değer karşısında çarpılmıştım…

Hele  Muğla, Safranbolu ve benzeri  yörelerin  karakteristik özelliklerinin korunduğunu  belgeleyen kesitler  yok mu!..

Alır götürür beni başka dünyalara.Özenle üstüne titrenen yerleri her görüşümde,

Güzelim Mersin’in tarihi ve kültürel dokusunu biz neden koruyamadık” diyerek  kendi kendime hayıflanırım.

Evet, portakal çiçeği kokan parke taşı döşeli yolları, kiremit çatılı yapıları, her biri ayrı bir güneş gibi ışıldayan narenciye ağaçlarını neden koruyamadık?

Yöneticilerin zaman zaman ,”Dünya Kenti!”diyerek öğündükleri Mersin’e şöyle tepeden bir baksanız içiniz kararır…

Damları çöplüğe dönmüş rengi solmuş, estetikten uzak binalar, eğri büğrü kaldırımlar, yeşillendirme adı altında cadde ve sokaklara dikilen ne olduğu belirsiz ağaçlar...

Aman delinin zoruna bak, üç beş portakal ağacı, birkaç eski ev olmasa da olur..” demeyin sakın.

Unutulmamalıdır ki, kentler karakteristik özelliklerinin çizgilerini taşıdıkları ölçüde  kalıcı olurlar.

Hem, öyle ya da böyle maddeler değil midir dünyalarımızı dolduran?

Bazen parkta gördüğümüz hercai menekşe, tomurcuk bir gül, karşımıza çıkan güzel bir yapı, dinlediğimiz müzik parçası, ya da karşımızdaki insandan gördüğümüz sıcak tebessüm sıkıntılarımızdan alıp çıkarmaz mı bizleri?

Mersin’de yaşadığım güzel günleri düşünürken, portakal bahçeleri arasında  piknik yaptığımız bir kesite takılıp kaldım; şimdi kentin bir mahallesi olan Kocavilayet  köyüne doğru, dönemin Su İşleri’nde birlikte görev yaptığımız Salih Uç, Hüseyin Çiçek, Halis Baytaş, Enver Şahin ile her hafta sonu pikniğe gider, güzel saatler geçirirdik. Bölge göz alabildiğine yem yeşil narenciye bahçeleriyle bezeliydi.O güzelliklerin tümü açgözlülüğümüzün kurbanı oldu.Yerlerine dikilen buz yüzlü beton yığınları insanın içini üşütüyor.

Yapılan iş ürkütülen kurbağayı değse yanmayacağım. Çarpık yapılaşma kentin dokusunu bozduğu gibi bir işe de yaramadı. Bugün Mersin Türkiye’nin en fazla göç alan illeri arasında yer almasına karşın, konut fiyatları diğer illere göre çok daha ucuz.

Ya yazlık adı altında güzelim kıyılarımızı boydan boya kaplayan yılın 8 ayı boş duran mezar evlere ne demeli? Mevcutlar yetmiyormuş gibi ha bire yenileri ekleniyor.

Sözün kısası, yurdumuzun en güzel köşelerinden birisi olan bölgemizin tarih-kültürel dokusunun yanı sıra, çevre ve bitki örtüsünü de yok ettik.

İşin acı tarafı, bütün bu olumsuzluklar bir başka diyarda yaşanıyormuş gibi, anlı şanlı yöneticiler, “Dünya Kenti Mersin” diye nutuk çekmeye devam ediyorlar.

Böyle dünya kenti olur mu?



ARŞİV YAZILAR