Kendimize ulaşmak!
“İnsan soyu, yüzlerce yıldan beri tek bir yolla yetinmemiş, kendine giden yolu bir türlü bulamamışsa da, o dörtlü beşli yol ağızları onun aklının, yürüyen ayağının gözü, kulağı olmuş sanki. En eski gidişlerden günümüze dek kalan bir çağrı gibi çoğalmış gitmiş dört bir yana...”
Aktardığım tümce, birbirimizi yakından tanımasak da soluduğu havayı solumak, farklı zamanlarda yürüdüğü yolları adımlamaktan mutluluk duyduğum, salt doğup büyüdüğü toprakların değil, tüm Anadolu coğrafyası folklorunu özümseyip bizlere ulaştıran Osman Şahin’in anasıyla dertleştiği “Ay Bazen Mavidir” isimli öyküsünden.
Evet, masalın usta anlatıcısının dediği gibi her işin bir yolunu bulan bizler, yine planlı kötülüklerin tümünün anası olan insanın öz benliğine ulaşmanın yolunu bir türlü bulamıyoruz…
Bunun içindir ki yine kendi soyumuzun yanı sıra, yaşam kaynağımız olan doğanın da baş tahripçisi olmayı sürdürüyoruz.
Depremler, sel baskınları, peş peşe tetiklenen kanlı savaşlarda akıtılan onca kan ve gözyaşına karşın bırakın ders almayı gün geçtikçe daha da canavarlaşıyoruz…
Çoğul dil kullanıyorum, çünkü neden sonuç ilişkisi bileşkesinde hiçbirimiz masum olmayıp, yaşanan çirkinliklerde pay sahipleriyiz…
Elimizde üzerimize yapışan aidiyetleri sorgulamak bir yana güdüsüne kapılıp, alın teri dökerek yonttuğumuz taşları kendimize ulaşmak yerine yıkıma giden yollara döşüyoruz…
Sonuç, kendi kendimize yabancıyız, kuşak çatışması adı altında canımızdan kopan çocuklarla boğazlaşırız…
Güncel örneğini içinden geçtiğimiz şu günlerde yaşayarak görüyoruz; ülkemiz yangın yeri gibi…
Toplum olarak kanıksayarak neredeyse unuttuğumuz onca depreme karşın dayanıklı konutlar inşa edemiyoruz…
Ne zaman acı gerçekler kapımıza dayansa, Ergenekon, Fetoculuk vb. davalar kurgulayarak gündemi değiştiriyoruz…
Sahi o düzmece davalarda işledikleri iddia edilen suçlar çerçevesinde kaç kişi öldü, kalan şimdilerde ne durumdalar?
İşlenen insanlık suçların hesabını kim verecek?
“Olaylarda bir sorumluluğum yok” diyerek köşeye çekilenler ancak kendilerini kandırırlar!
Kendimize ulaşıp içimizdeki beni yenemediğimiz içindir ki, bölük bölük bölünmüşüz; güzellikler ekseninde birleşmek yerine, ayrışarak karşımızdakini kendimize tehdit olarak algılıyoruz hep!
İşin en garip tarafı da ahrette hesap vereceğine inanan mazlumu oynayan kesimler, dünya nimetlerine ulaşmak için kırk takla atıp kılıktan kılığa girerken, maalesef saymadıklarına yapılan zulme de göz yumuyorlar!
Durum öyle gösteriyor ki, yüzyıllar boyu insan kanıyla yağlanan değirmen, kendimize ulaşmadıkça kim bilir daha ne canlar öğütecek!