Bütün bu olumsuzluklara rağmen karamsarlığa kapılmamalı; Atatürk’ün bu günleri görmüşçesine gençliğe yaptığı çağrıya kulak vermeliyiz. Atatürk fiziki olarak aramızdan ayrılmış olsa da kurtuluşun anahtarını bırakmıştır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş mücadelesini başlatmak için çıktığı yolda 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığı günü, kurtuluştan sonra bayram olarak saptayıp gençlere adamıştı.
Atatürk’ün attığı her adım gibi bu kararı da, düşünülerek yapılmış yol gösterici ve anlamlı bir eylemdi. Çünkü gençlik; dinamizm, gelişme, kabuğuna sığmama, gençlik atılım, gençlik devrim demektir. Geleceğin gençlikte olduğunu gören Mustafa Kemal Atatürk, en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni onlara emanet etti.
Ancak geldiğimiz noktada, Atatürk’ün yerle bir edilen tüm emanetleri gibi, O’nun gençliği de adeta yok sayılarak, üç beş kuruş borç almak için emperyalist devletlerin kapısını aşındıran sözde yöneticiler tarafından kendisini geliştirme yolu tıkandı.
Dışarıdan dayatılan eğitim programlarıyla Atatürk’ün devrimci ruhundan uzaklaştırılarak, üreten değil tüketen, direnen değil sinip boyun eğen bir kuşak yetiştirilmek istendi. Bir ölçüde başarıldı da.
Bugün ülkenin içine itildiği koşullarda karamsarlığa düşen gençlerin büyük bir bölümü ne yazık ki kurtuluşu kapağı dış devletlere atmakta görüyor. Oysa 1935’lerde dünya yangın yeri iken; bırakın gençleri dalında kendini kanıtlamış uluslararası çapta bilim adamları Türkiye’ye sığınıyorlardı!..
Nerden nereye!..
Bütün bu olumsuzluklara rağmen karamsarlığa kapılmamalı; Atatürk’ün bu günleri görmüşçesine gençliğe yaptığı çağrıya kulak vermeliyiz. Atatürk fiziki olarak aramızdan ayrılmış olsa da kurtuluşun anahtarını bırakmıştır.
Kurtuluş gençliktedir.
Ulu Önderi Atatürk’ün ülke geleceğinin sorumluluğunu yüklediği gençlik, politikacı ve bürokratlarca adeta birer yasak savmaya dönüştürülen resmi kutlamalarda attıkları hamasi nutuklara kanıp yan gelip yatmamalıdır artık. Çünkü büyük bedeller ödenerek yoktan var edilen bu ülke, onların kötü yönetiminde başkalarına avuç açar duruma geldi.
Her genç, Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş destanı niteliğindeki Atatürk’ün söylevini açıp okumalı, O sese kulak vermelidir.
Okullarda üstünkörü geçiştirilen Bağımsızlık Savaşı; birazda Nazım Hikmet, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ceyhun Atuf Kansu gibi gerçek yurtseverlerin anlatımından okunmalıdır…
Atatürk’ün gençliği yer yer harekete geçmiyor değil; geçmişte Cumhuriyet mitinglerine katılan gençlerin sayısı azımsanmayacak ölçüdeydi.
Bazı üniversitelerin öğrencileri, zaman zaman hayata geçirdikleri eylemlerinde‘Tam Bağımsız Türkiye’ istemlerini dile getiriyorlar.
Umut gençliktedir.
Demokratik eylemler üniversite gençliği ile sınırlı kalmamalıdır. Bu ülkenin her genci, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında ülke sorunlarının biran önce çözüme kavuşturulması için itici güç olmak zorundadır.
Aksi halde, kendilerinden sonraki kuşaklara, bugün yönetim kademesinde bulunanlar gibi kötü miras bırakanlar olarak tarihe geçeceklerdir.