Mülk sahibi,” Adliye inşaatının başladığı yıllarda özellikle yakın çevrede daire ve dükkânların büyük değer kazanacağı havası esmeye başlamış, birçok insan büro yapılabilir düşüncesiyle evini satılığa çıkarmıştı. Ancak bölgede daha modern çok katlı yeni binalar yapıldı. Özetle eski yapılar betonun gölgesinde kaldı. Bakın çok evin camında satılık tabelası asılı, ancak kimse ilgilenmiyor…”
Plansız yapılaşma ekseninde şekillenen Mersin’de, sit kapsamındaki yapılar yok olmanın eşiğinde.
Bazı yapıların yıkılarak otoparka dönüştürüldüğü dikkat çekiyor.
Mahmudiye ve Mesudiye mahallelerindeki tarihi yapıları Adliye de can katamadı.
Adliye binasının taşınmasıyla birlikte umutlanan yapı sahipleri hayal kırıklığına uğrarken, avukatlar büro tercihlerinin bölgede inşa edilen plazalardan yana kullandılar.
Betonun gölgesinde kalan kentin taşınmaz kültür varlıkları ise, duvarlarına çakılı ”Sit kapsamındadır, girilmesi tehlikeli ve yasaktır…” tabelalarıyla süsleniyor.
Mesudiye ve Mahmudiye mahallerinde kazanç hesabı yapan mülk sahipleri adına evdeki hesabın çarşıya uymayınca yapılar tekrar unutuldu!
Gerek restorasyonun külfeti, gerekse günün kullanım anlayışının değişmesi eski yapılara yönelimin önüne set çekerken, içinde yaşamın solunmadığı kültürel miraslar gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle günden güne çürüyüp özeliklerini kaybediyorlar.
Adliyenin taşınmasıyla birlikte yakın çevresindeki mülklerinin satın alınarak ofise dönüştürüleceği beklentisine giren bazı vatandaşlar, bölgede yükselen yeni nesil yapıların tercih edilmesi sonucunda bir anlamda düş kırıklığına uğradılar.
Bölgede tarihi yapıların bulunduğu 4808, 4810 ve 4813 sokaklardaki taşınmazların yok olmanın eşiğine geldikleri dikkat çekerken, kurtarılmaları adına yakın gelecekte harekete geçilmesi de beklenmiyor.
Belediyelerin kurtarma adına kapsamlı proje geliştirmemeleri, restorasyonun bürokratik aşamasının yanı sıra maliyetlerin yüksekliği mülk sahiplerinin elini kolunu bağlıyor.
Diğer yandan Adliye çevresinde peş peşe yeni ofis odaklı yapıların yükselmesi sonucu taşınmasının üzerinden geçen süreç içerisindeki gelişmelerin beklentilerinin karşılamadığını vurgulayan bir mülk sahibi,” Adliye inşaatının başladığı yıllarda özellikle yakın çevrede daire ve dükkânların büyük değer kazanacağı havası esmeye başlamış, birçok insan büro yapılabilir düşüncesiyle evini satılığa çıkarmıştı. Ancak bölgede daha modern çok katlı yeni binalar yapıldı. Özetle eski yapılar betonun gölgesinde kaldı. Bakın çok evin camında satılık tabelası asılı, ancak kimse ilgilenmiyor. Çünkü günün kullanım anlayışı değiştiği için artık eskinin yüzüne dönüp bakan yok. Zaten mesafenin yakınlığı nedeniyle çok avukat bürosunu taşıma gereğini bile duymadı. Bırakın eski yapıların alıcı bulmasını yenilerde bile müşteri bekleyen çok sayıda boş mekân mevcut. Yani anlayacağınız evdeki hesap çarşıya uymadı; aralarında benim de bulunduğum beklentisi boş çıkan çok sayıda mülk sahibi sükûtu hayale uğrayıp taşınmazlarımızı adeta yıkılmaya terk ettik...” şeklinde konuştu.
Görüşünü aldığımız teknik çevreler, olaydan sorumlu belediyelerin sit kapsamındaki yapılara yasak tabelası asmaktan öte bir şey yapmadıklarını vurgulayarak, tarihi ve kültürel dokunun kamu eli değmeden kurtarılmasının mümkün olmadığı görüşünü savunuyorlar.