Doğanın kendi sistemi içinde devinmesi, doğayı oluşturan unsurların bu devinme katkısı, insan kaynaklı yıkımlar, doğumlar ve ölümler hep düşündürmüştür beni.
Irmaklar, denizler, göller, dereler, tepeler, ağaçlar, börtü böcekler, denizdeki balıklar, gökteki kuşlar, ormandaki hayvanlar, kısacası, planlama yetisine sahip insan soyunun dışındaki canlı-cansız tüm unsurların devinimi belli bir düzen içindedir.
Denizin kıyısındaki kayaların yüzeyini yurt tutan allı morlu çiçekli küçük bitkilerin, topraksız susuz yıllar boyu varlıklarını sürdürmeleri bilmem dikkatinizi çekti mi?
Yolum ne zaman deniz kıyısına düşse, kimi zaman ot diyerek görmezden gelip tepelediğimiz, doğanın en az bizim kadar bir unsuru olan varlıkların allı morlu görenin içini ısıtan çiçeklerine bakıp dirençsizliğimden utanırım.
Ağaçların, otların, denizdeki balıkların, gökteki kuşların, ormandaki hayvanların doğanın sunduğu olanaklardan varlıklarını sürdürmek için yeterli olanı almaları açgözlülüğümüzü yüzümüze vuran tokat gibi gelir.
Bir kuşu düşünün, ya da bir balığı, ihtiyacında fazlasını tüketmez!
Ağaçlar, çiçekler de havadan sudan gerektiği kadar yararlanırlar; ormanın kralı aslan avının bir bölümünü yiyip ”Bugün doydum, geri kalanını da yarın yerim...” diye düşünmez.
Ya insanlar?
Geçirilen evrim sürecinde, düşünmüşüz, planlı üretime geçmişiz, putlar yapıp tapmışız, inanacak tanrılar bulmuşuz, farklı peygamberlerin peşinden gitmişiz…
Birbiri ardına ürünler geliştirip yeni keşifler yapmışız.
Gelin görün ki egomuzu bir türlü gemleyememişiz.
Güce boyun eğerken, güçsüzün tepesine binmişiz.
İstiyoruz ki dünya kendi eksenimizde dönüp herkes bizim gibi düşünsün!
Vermeye değil, almaya şartlanıp ”Hep bana ” diyerek doyumsuzlaştık!
Geldiğimiz noktada çoğumuz güdülerimize kapılıp adeta birer robota dönüştük.
Çalışmadan yaşama isteği toplum olarak iliklerimize işledi!
Tembelleştik!
Yan gelip yatmaktan vücut ölçülerimiz değişti!
Neredeyse hergün bir başkasıyla karşılaştığımız değişik hastalıklar aç gözlülüğümüzün sonucu olmasın sakın!
Her fırsatta yetersizliklerimizi anlatmaya örnek gösterdiğimiz hayvanlar kadar bile olamıyoruz!
Üreme güdüsüyle hareket edip yumurtasını bırakmak için her yıl yüzlerce mil mesafeyi akıntıya karşı yüzerek kat eden balıklara, kıtadan kıtaya uçan göçmen kuşlara biraz haksızlık etmiyor muyuz?
Hiçbir plan program yapma yetisi olmayan bu hayvanlar, doğanın yüklediği işlevi yerine getirirken, dünyaya yön veren sözde insanlar birbirimizin kafasını yarıp gözünü çıkrmakla yetinmeyip planlayarak topluca katlediyoruz!
İki ayağımızın üstüne dikilerek insanlaşsak da, ne yazık ki adamlaşamadık; yaptığımız çirkinlikler karşısında “Madem adamlaşamayacaktık, insanlaşmasak mıydı acaba…” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.