Nedim İnce | İLKBAHAR | MERSİN MOZAİK
Nedim İnce

Nedim İnce

İLKBAHAR


Binlerce yıldır tarım ve hayvancılık hayatın temel unsuruydu. Tarım ve hayvancılığın mevsimsel döngülerle yakından ilişkili olması ve zamanın da döngüsel yaşanması nedeniyle insanların mevsimlere verdiği önem fazlaydı. İnsanlar tabiatla koyun koyuna sihirli bir yaşam sürdürüyorlardı.

Bilim ve onun yol verdiği teknoloji bu sihri bozdu. İnsanlar doğadan koptu, onun bir parçası olduğunu unuttu. Tabiatı, bitmek tükenmek bilmeyen tüketim hırsının bir nesnesi haline getirdi.

Yine de yüz binlerce yılın tortusu hala zihnimizin derinlerinde bir yerlerde varlığını sürdürüyor.

İlkbahar geldiğinde hala insanların içinde bir şeyler kıpır kıpır oluyor. Kış uykusuna yatmış doğanın uyanışı olan ilkbahar, insanın ruhunda uyanışlara yol açıyor: içten içe ilkbahar mevsiminin aynı zamanda karnını doyurmasının kolaylaşacağını muştulayan bir mevsim olduğunu anımsıyor.

Hıdrellez, Nevruz, bizim coğrafyalarda Bahara hoş geldin bayramlarıdır. Dünyanın başka coğrafyalarında da buna benzer bayramlarla doğanın uyanışının yarattığı sevinç ortaya serilmektedir.

Gelin sizi çocukluğuma götüreyim, daha tarlalara traktörlerin girmediği, manda, öküz ve ineklerle tarım yapılan yıllara… O zamanın ilkbaharına…

Çocukluğum köyde geçti. Karnımızı topraktan doyurmamızın yanı sıra teknolojinin kafaları karıştırıp dikkati başka yere çekecek takati yoktu henüz o dönemlerde.

Anlayacağınız doğanın bir parçası olarak yaşamanın hemen tüm koşulları mevcuttu. Dört mevsimi de severek yaşardım; gelişlerini, gidişlerini çok yakından izler, gidene “güle güle” diye el sallarken gelene coşkuyla “hoş geldin” derdim. Ancak coşkuların en büyüğünü bahar ayına hoş geldin diye çığlık atarken hisseder ve süresince de sürdürürdüm.

Buğdayların serpilip başağa koşarken; içinde gelinciklerin boy vermesine izin vermesi… Çimenlerin hazırlığı bittikten sonra çiçeklerin süslemeye koyulması...

Kuşların melodileriyle ortalılığı şenlendirmesi…

Sürülen tarlalardaki taze toprak kokusu…

Leyleklerin narin eşlikleri…

Kendi yaptığımız, başlangıçta tek tük, sonra gökyüzünü kapatacak kadar çok sayıda uçurtmanın sevinçle dans etmesi…

Ve ışınları ile ortamı ılıklaştıran güneşin cömertliği…  

Daha neler neler…  

Lise eğitimi ile birlikte başlayan kent yaşamı; gerek bizdeki yapılaşmanın da kolaylaştırması ile doğadan kopuk olması, gerekse getirdiği yoğunluk nedeniyle doğayı görünmez hale sokması sonucunda, bu yakın tanıklığım ortadan kalktı.

Ortadan kalktı kalmasına da hala İlkbahar geldiğinde içim kıpır kıpır olur…  

İlkbaharda hala yaşama sevincim coşkuyla beni ele geçirir…

Hala ilkbaharda birkaç günlüğüne de olsa köyüme gider ve çocukluk anılarımla birlikte bu sevinci doyasıya yaşarım…



ARŞİV YAZILAR