Nedim İnce | “BİR İNSANDA İNSANLIĞIN BÜTÜN HALLERİ VARDIR” | MERSİN MOZAİK
Nedim İnce

Nedim İnce

“BİR İNSANDA İNSANLIĞIN BÜTÜN HALLERİ VARDIR”


Yirmi seneyi aşkındır deneme tarzında yazılar kaleme aldığım için Emin Özdemir’in ” Deneme Düzyazının Sorgulayan Gücü” isimli kitabını merakla ve dikkatle okudum.

Emin Özdemir “Deneme Deyince…” başlıklı ön sözünde kendi görüşüne bazı yazarların düşüncelerini de ekleyerek kitap için bir okuma haritası çıkarmış.

Yerli ve yabancı birçok yazarın denemelerinden oluşan kitapta bu yazı tarzına ismini veren Michel de Montaigne’ye doğal olarak özel bir yer vermiş.

Montaigne bazı antik yazarlardan esinlenerek geliştirdiği, 107 yazıyla oluşturduğu ve 1580 yılında basılan bu yazın türüne “Essais” adını vermiş. Kitap, Fransızcadan, Türkçeye, Fransızca adına sadık kalınarak “Denemeler” adıyla çevrilmiş. Türk yazın tarihinde o tarihten bu yana bu tür yazılara ‘deneme’ adı verilmeye başlanmış.

Montaigne denemelerini yazının da başlığı olan “Bir insanda insanlığın bütün halleri

vardır” önermesi üzerine kurmaktadır.

Emin Özdemir ise kitabında bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Montaigne, kendi içine, kendi benine bakarak insanoğlunu anlatmaya çalışır. Onun iç dünyasındaki katmanları araştıran bir kazıbilimci gibi davranır.

Montaigne’nin kitabını çok uzun süre önce okumuştum ama bu önerme Emin Özdemir’in kitabını okurken dikkatimi çekti.

Önermenin dikkatimi çekmesi sanırım son zamanlarda bu önermeden habersiz günlük hayatımda benzer şekilde düşünüp, insanlara bu şekilde bakmaya başlamış olmam nedeniyleydi, bilemiyorum.

Uzun süredir deneme yazmam, bunun getirdiği etrafı daha derinlikli, istemsiz, gözlemem; bir süredir bir insanı anlayınca, tanımlayınca, çözünce sanki bütün insanları anlayabileceğim, tanımlayabileceğim, çözebileceğim hissini oluşturmuş olabilir.

Bu hissim yaşamımdaki gözlemlerim tarafından defalarca doğrulandığında gün geçtikçe daha da güçlendi. Ve en kolay gözlenen, duyguları en yakından bilinen kişinin insanın kendisi olduğu bilgisiyle kendime döndüğümde; insan kendini ne kadar iyi tanır, bilirse başka insanları da o kadar iyi tanıyabilir düşüncesinin büyük ölçüde gerçeklik payına sahip olduğuna olan inancım arttı

İnsanın kendini ne kadar tanıyabilir? Bu bir muamma. Ama duygularını, duygularının kaynaklarını, duygularının kendinde nasıl davranışa dönüştüğünü bir dereceye kadar anlayabilir. Bu da başka insanların duyguları ve duygularının kaynakları hakkında önceden bilgi sahibi olmasını kolaylaştırıp onunla duygudaşlık kurmasını kolaylaştırabilir. Oradan da gelen geri bildirimlere açıksa, kendiyle ilgili farkındalığını da geliştirebilir.

Bu minvalde, başka insanlarla, toplumla ilişkilerimi kurmada davranışlarımı belirleyen tek unsur bu durum olmasa da önemli bir yer tuttuğunu da söyleyebilirim.

Psikoloji alanında yapılan çalışmalar evren- örneklem yöntemi kullanarak öznelliğin bu derece yoğun olduğu alan nesnelleştirilmeye çalışılmakta; bilimsel bir alan haline getirilme çabası içinde olunmaktadır. Spor Psikolojisi Yüksek Lisansı eğitimim sırasında aldığım derslerde bunu yakından görme şansım oldu. Buna rağmen yukarıda sözünü ettiğim his azalmak yerine

daha da güçlendi: sanki psikoloji sadece bir kişiyi anlayabilirse, davranışlarının nedenini ortaya koyabilirse tüm sorulara yanıt bulabilecekmiş gibi gelmeye başladı bana.

Dikkatinizi “his” kelimesi çekmiş olmalı. Bilinçli bir seçimle kullanıyorum bu kelimeyi. Çünkü niyetim insan üzerine iddialı şeyler söylemekten çok “hissettiklerimi” paylaşmaktır. Bunu destekleyen birçok gözlemim olması ve beni gerçeğe yaklaştırsa da bildiğimiz bir şey daha var o da insan hissettiği şeyleri destekleyecek ipuçlarını algıda seçicilik ile kolayca yakalarken çürütenleri de görmezden gelebilmesidir.

İnsan kendini tanırsa tüm insanları tanır” diye özetleyebileceğim düşüncemi, Goethe ise “İnsan kendini yalnızca insanda tanır” şeklinde dile getirmiştir.

Sonuçta kendini de insanı da tanımak insanla başlayıp, insanla bitiyor sonucuna varabiliriz.

Varabilir miyiz?!.



ARŞİV YAZILAR