Nedim İnce | KÜÇÜK ÇİFTÇİ ÇOCUĞU OLMAK | MERSİN MOZAİK
Nedim İnce

Nedim İnce

KÜÇÜK ÇİFTÇİ ÇOCUĞU OLMAK


Aile çiftçiliği ile ilgili yazıyı;

Aile çiftçiliğinde aile emeği verimli kullanılır, toprak ve üretimle kurulan geleneksel bağlara dayanan kadim üretim bilgisi, yerel ekosistemlere uygun ürünlerin seçimi ve üretimi gerçekleştirilir.

Sadece gıda üretiminin değil ekonomik krizlerin de panzehridir aile çiftçiliği…

Devletin aile çiftçiliğini destekleyip önünü açıcı politikaları üretmesi, sadece günümüzü değil, geleceğimizi de güvence altına alacaktır.

Diye bitirmiştim.

Bu hafta küçük bir çiftçi ailede doğmuş, çocukluğunu, ilk gençliğini orada yaşamış biri olarak o günlerden söz edeyim.

Tek geçim kaynağımız tarım ve hayvancılıktı. Hayvanlar sadece sütü ve yavruları için beslenmez, üretimde de sabana, tırmığa, arabaya koşularak önemli bir rol üstlenirlerdi.

Traktör henüz uğramadığından köyümüze, tarım havyan ve insan gücüyle yapılırdı. Doğal olarak öncelik karın doyurmaya yönelik bitkiler ekilirdi: Buğday, arpa, çavdar, karpuz, kavun, patates, fasulye, nohut, yeter miktarda da sebze vb.

Buğdayı koyduğumuz bir ambar vardı. Çocuk aklımla zaman zaman gider ambara bakar, buğdayı gördükçe aç kalmayacağımıza sevinirdim. Buğday Gönen’e değirmene götürülür, kepeği değirmenciye öğütme ücreti olarak bırakılıp un olarak eve geri getirilirdi. Evin avlusundaki babaannemin yaptığı fırın -ki çok iyi fırın yapardı ve köyde komşuların da fırınlarının yapılmasına yardım ederdi - haftada bir yakılır, annem tarafından yoğrulan ekşi mayalı ekmek yeterince kabardıktan sonra fırında kabukları nar gibi olana kadar pişirilirdi.

Tavuklarımız taze yumurtalarını esirgemezdi bizden. Bazen büyüklerden gizli birkaç yumurtayla bakkaldan şekerleme almaya gider, akşamına kulağımız çekildiğinde ise işin pek gizliliğinin kalmadığını öğrenir, kırılan cesaretimizi toplayana kadar bundan vazgeçerdik.

Önceleri manda, sonraki zamanlarda ineklerimizden sağılan sütün bir kısmı nakit ihtiyacı için mandıralara satılırdı. Geri kalandan yoğurt, ayran, tereyağ yapılarak tarafımızdan tüketilirdi. Sonbahar’da hasatın yanı sıra yoğun bir kış hazırlığına girişilir, turşu, tarhana, salça, reçel, pekmez kilerdeki yerini alırdı.

Altı yaşına geldiğimde yeterince büyüdüğüm düşünülerek mandaların otlatılması görevi bana verildi. O andan itibaren evlenene kadar köydeki tarımsal üretimde görevim devam etti. Ortaokuldan sonra İstanbul ve Ankara’da öğretimimi sürdürsem de okullar kapandığında yine hayvan peşinde ya da tarlalardaydım.

Sulu tarım yapılamayan tarlalarda hububat ekilir, çayır olarak kullanılırdı. Çayırlar ve ekinler biçildikten sonra tarlalar ve kırlar bize ve otlattığımız hayvanlara kalırdı. Hayvanları yazın otlatarak, kışın da çayırlardan elde ettiğimiz kuru ot, harmandan elde ettiğimiz saman, yulaf ve arpayla beslerdik. Suni yem bilmezdik, zaten bilsek de onu alacak paramız olmazdı.

Yaza çıkarken ipek böceği bakılır, Bursa’da satılarak yaz aylarının para ihtiyacına katkı sağlanırdı.

Tütün, daha sonra şeker pancarı yine pazara dönük yetiştirdiğimiz ürünlerimizdi. Gündelik ihtiyaçlarımızı kıtı kıtına karşılayacak parayı oradan kazanırdık.

Evde çöp çıktığını bilmem. Organik atıklar ya hayvanlara yedirilir ya da uygun olmayanlar hayvan gübrelerinin içine atılarak şimdi kompost gübre denen şeye dönüştürülürdü. Tüketim minimal olduğu için inorganik çöp yok denecek kadar az olur, o da kırda bayırda doğaya karışırdı.

Aç kalınmayan, az tüketilen, az para kazanılabilen, çok hareket edilen, yoksul ama kendine yeten, mutlu olup olmadığımızdan haberi bile olmayan, yaşanan her şeyi olması gereken buymuş diye düşündüğümüz bir hayatımız vardı.

Günümüzdeki tarım teknolojileriyle tarımsal ve hayvansal üretim daha verimli yapılabilmekte, kendi için besin üretimi yanı sıra yerel ve ulusal pazara daha fazla ürün sunulabilmektedir.

Devlet, küçük çiftçiliği, siz onu aile çiftçiliği olarak da okuyabilirsiniz, üretim sırasında destekler, ürünün para etmesini sağlar, ‘Bütün Şehir Yasasını’ sadece kırsaldaki toprağa el koymak olarak değerlendirmeyip köylerin alt yapısına ve yaşam kalitesini arttırmaya yatırım yaparsa; yine kendine yeten, tabiatla iç içe yaşayan, kendi karnını ve ülkenin karnını doyuran, tüketim çılgınlığına kapılmamış ve bu kez mutluluğu da keşfetmiş insanların yaşadığı köylere geri göçü başlatabilir, ülkemiz ekonomik krizlere, açlığa daha dirençli hale gelir.

Devletin harekete geçmesi için sadece küçük çiftçilerin değil, hepimizin buna yönelik talepte bulunmaya, kamuoyu baskısı oluşturmaya sağlıklı ve yeterli besine ulaşmak gibi sağlam bir gerekçesi var.

Kendimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın, ülkemiz insanlarının ve insanların aç kalmaması için hepimize düşen görev budur.



ARŞİV YAZILAR