Bedir Solmaz | Biliyle... | MERSİN MOZAİK
Bedir Solmaz

Bedir Solmaz

Biliyle...


Eşim hazırlamakta olduğu yemekten artakalan kaynamış nohudun üzerine kimyon ekeleyip getirmesi üzerine birden çocukluk günlerime uzandım. Kar beyazı önlüğü ve başındaki takkesi, kolundaki kovasıyla, “Tuzuyla kemunuyla biliyle” seslenişiyle ikindi üzerleri dolaşan  satıcılar canlanıverdi gözümde.

Kuruşlara burun kıvırmayan, pamuklu şeker, bicibici-karsambaç, kerebiç, macun şekeri, elmalı şeker, kırmızı lokum, gazoz-limonata, dondurma satıcılarının sesleriyle çınlayan Mersin’in portakal çiçeği kokan, araba gürültüsünden uzak sokaklarının kendine özgü bir renkliliği vardı eskiden!..

Dilimden dökülen her eskiden sözcüğü ile birlikte emin olun bir şeyler kopuyor içimden...

Kaynamış nohudun çağrışımıyla yıllar öncesine gittiğimin günün akşamında, televizyon kanallarında izlediğim deprem sigortası tanıtımı içimi kıyarken, geçmişe dönük anılar film şeridine dönüşüp arsız misafir gibi yurt tuttu belleğimi...

Ve Selim İleri’nin eski İstanbul’u betimleyen yazılarının da etkisiyle yazdığım,

Hani  o ahşap evler

 Merdivenlerinde dizili

 Menekşeler fesleğenler

 Onlara sevgiyle bakan gözler

 

Begonyalar çiçek açar

Yasemin güzel kokarmış

Kim takar

 

İnsanlar

Ormanlar  yakılıyor şimdilerde

Oncasına çoğaldı ki

Tek tek sayamam yerlerini

Örseleniyor yüreğim

Öksüz çocukların ağıdı buruk

Gözyaşları da sitemli

                        Yalana

                        Talana

Nedenini anlayamadıkları savaşlar

Bir de

Sözümona biz büyüklere “ dizelerini iliklerimde duyumsuyorum.

Sigorta reklamları yapıladursun, kaç deprem oldu, ne canlar kurban gitti ihmallere...

Çocuklar, ah çocuklar; ela, kara, yeşil gözlü  en doğal istemlerine gem vurulan çocuklar...

 Satıcıdan istediklerini alamayan gözleri özleem yüklü çocukların iç dünyalarında yitip gidiyorum...

Düşüncelerim daldan dala uçuşan kuşlar gibi, geçmişle bugün arasında gidip geliyor...

Bir yanda, yoksulla varsıl arasında farkın uçurum boyutuna ulaşmadığı, kavga ve savaşın hayatın her alanına yansımadığı, insanların “Bir kaşık aşım kaygısız başım” dediği yoksulluklara karşın güzel günler; diğer yanda ise teknolojik gelişmelerin kaynak yarattığı bir ortamda, insanların  gönenç düzeyinin yükselmesi gerekirken açların çoğaldığı, savaşların sıradanlaaştığı, “Altta kalanın canı çıksın” anlayışının egemen olduğu bir dünya...   

Sanki Orhan Veli,” Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna / umurunda mı dünya” dizelerini bugünler için söylemiş.

Yaşamın her alanında  olumsuzluk egemenken herkes kendi havasında. Bir kör dövüşüdür almış başını gidiyor...

Aynı dünyanın insanlarının eylem ve söylemleri ayrı olup, bölük bölük bölünmüşler. Toplumsal yarar içeren olaylara karşı duyarsızken, günübirlik kişisel çıkarlar için birbirlerinin kafasını yarıp gözünü çıkarıyorlar.

Uzağa  gitmeye gerek yoktur. Günlük yaşantımızda bunun örneklerine sıklıkla rastlayabiliriz.Ülkemizde apayrı iki dünya var sanki. Bir tarafta milyonlar açlık sınırının altında var olma  mücadelesi verirken, diğer tarafta  seçkin bir azınlık debdebeli  bir yaşam sürüyor. Halkı bilgilendirme yükümlülüğü bulunan Televizyon, radyo ve gazeteler, yeni deyimle MEDYA ise, asıl işlevlerinden uzaklaşarak, hem nalına hem mıhına vuruyor.

Türkiye öyle bir noktaya getirildi ki, sabahları herkes evinden bir hesapla çıkıyor. Kimi akşam evine bir ekmeği nasıl getireceğinin hesabını yaparken, kimileri de trilyonlarına trilyon katmanın peşinde. Toplumsallıkmış, sosyal yaşammış çek bir kalem.

Böylesi bir ortamda, çocukların lafı mı olur?

Bütün bunları düşündükçe karamsarlığım daha da artıyor. Açların sayısının artığı kan gölüne dönüşen bir dünyada, çözümsüzlüğün sarmalında kıvranıp duruyorum...

Konuyu  ne kadar açsam da anlatmak istediklerimi sözcüklere dökemiyorum...

İyisi mi yazıyı yine bir şiirle noktalayalım:

Teknolojide devrim yaşanıyormuş

  Bilim tehdit  olmaktan çıkarmış kanseri

  Kalp  krizine de çare bulunmuş

  Neyleyim

 

 Ekmek diye ağlanarak

 Çekiştirilen ana eteği yüreğim

 Avunmalar dindirmiyor sızısını

 

 Suyun başını tutanlar

 Açgözlü

 Duyarsız mı duyarsız

 

 Boğuluyorum

 Özlemle ağlayan

 Gözyaşlarında çocukların



ARŞİV YAZILAR