Uzm. Dr. Nasır Nesanır “Sağlık örgütleri, TTB ve tabip odaları olarak bu süreçte meslektaşlarımızla buluşma ve toplum sağlığı için çalışmalarla zenginleştireceğimiz yeni bir mücadele sürecine giriyoruz. Hekim ve sağlık emekçilerinin emeğinin değersizleşmesini ve toplumun yoksulluğa mecbur bırakılmasını kabul etmiyoruz!"
Mersin’in Sağlık Çalışanları daha iyi koşullar talabiyle 1-2 Ağustos tarihlerinde iş bıraktı. İki gün iş bırakma eylemi başlatan Hekimler ve Sağlık Çalışanları, daha iyi ücret ve sağlıkta şiddete karşı taleplerinin yerine getirilmesini istiyorlar.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Birlik ve Mücadele Platformu’nun Türkiye genelinde aldığı karar doğrultusunda başlatılan eylem, öğle saatlerinde Mersin Toros Devlet Hastanesi önünde düzenlenen basın açıklamasıyla duyuruldu.
Hekim ve sağlık çalışanları üyesi 21 sağlık örgütünün talepleri Şiddetin Önlenmesi, Mali Haklar, Özlük Hakları ve Çalışma Koşulları başlıkları altında toplanıyor.
Mersin Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Nasır Nesanır “Sağlık örgütleri, TTB ve tabip odaları olarak bu süreçte meslektaşlarımızla buluşma ve toplum sağlığı için çalışmalarla zenginleştireceğimiz yeni bir mücadele sürecine giriyoruz. Hekim ve sağlık emekçilerinin emeğinin değersizleşmesini ve toplumun yoksulluğa mecbur bırakılmasını kabul etmiyoruz! Yeniden ’Emek Bizim, Söz Bizim’ diyor; çalışma ortamlarımızda, sokakta, sağlığı toplumsallaştırmak için, emeğimize ve sözümüze sahip çıkıyoruz. Sağlık ve sosyal hizmet kolunda görev yapan değerli çalışanlar, 21 mücadele kuruluşunun bir araya geldiği SABİM platformunda yer alan kuruluşlara üye olarak bizlere olan güvenini tasdik eden kıymetli üyelerimiz, siz değerli halkımız ve hastalarımız, Ayrı yönlerimizi bir kenara bırakarak sağlık ve sosyal hizmet kolunda görev yapan kamu çalışanlarının ortak taleplerini, haklı mücadelemizi daha sesli duyurabilmek, birlikteliğimizi ortaya koyabilmek adına SABİM platformu çatısı altında bir araya geldik. Toplu sözleşme taleplerimizi belirleyerek, platformun büyük çoğunluğunun katılımıyla 1-2 Ağustos’ta ülke genelinde iş bırakma kararı aldık. Çünkü;
-ÖLÜYORUZ!
ÖLDÜRÜLÜYORUZ!
EKONOMİK OLARAK AÇLIK SINIRINDAYIZ!
TÜKENİYORUZ!
Tırnak makasıyla AVM’lere dahi girilemeyen bir zamanda, silahla polikliniğe girip sağa sola ateş edebilen kişilerle iç içeyiz. Şiddetin gölgesinde hizmet üretmeye çalışırken, her an bu silahtan çıkan bir kurşunla, hatta başımıza indirilen bir oksijen tüpüyle, gelecek bir bıçak darbesiyle ölebiliriz! Şiddeti engellemek için sadece kanunların yeterli olmayacağını biliyoruz! Rant alanına dönüştürülen ve kışkırtılan sağlık talebi, saygının yok edilmesi, eksik istihdamla verilmeye çalışılan hizmet, sanal kuyruklar, 5-10 dakika muayene süreleri… Şiddeti üreten, bu sistemin kendisi, biliyoruz. Çeşitli kalemler altında ödenen ve emekliliğe yansıtılmayan ek ödemelerle avutuluyoruz, kandırılıyoruz. Gerçek enflasyon karşısında bizlere sadece %17,5 zam reva görülürken, emekliliğimize yansımayan seyyanen zam ile eğitimli olmak cezalandırılıyor ve mezarda emekliliğe mahkûm ediliyoruz. Alım gücümüz büyük bir hızla azalıyor, fazla çalışma ücretimiz, iş hukukuna göre normal mesaimizin 2 katı olması gerekirken, yarısından az alıyoruz. Çocuklarımız için sağlıklı beslenme koşullarını sağlayamıyoruz, eğitim masraflarını, kiramızı bile ödemekte zorlanıyoruz. Uluslararası aile hekimliği uygulamaları ile ilgisi olmayan düzenlemeler, yetersiz aile sağlığı merkezi gider ödemeleri, yetersiz aile hekimi ve aile sağlığı çalışanı sorunu çözülmüyor, düşük tavan katsayısı ve destek ödemesi ile aile sağlığı çalışanları yok sayılıyor ve birçok angarya iş yükü ile 85 milyon vatandaşın koruyucu sağlık hizmeti ihmal ediliyor. 2010 yılından bu yana sayısız başarı elde etmiş aile hekimliği uygulaması, liyakatsiz eller sebebiyle geriye gitmeye devam ediyor. 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nu düzenlemek yerine 657 sayılı Kanuna göre ceza verilerek anayasal haklar görmezden geliniyor, liyakatsizlik ve art niyet, yönetimdeki etki alanını giderek arttırıyor. Sağlık sistemindeki kargaşa ve huzursuzluk nedeniyle, hekimlerimiz, hemşirelerimiz, ebelerimiz, teknikerlerimiz, teknisyenlerimiz; genel idari, teknik ve yardımcı hizmetler sınıflarındaki çalışanlar gibi sağlık ekibinin hiçbir üyesi artık nefes alamıyor.
-NEFES ALAMIYORUM, İMDAT!
DEMEYEN KİMSE KALDI MI ARAMIZDA?
Daha ne kadar dibe vurabiliriz? Artık göğsümüzü gere gere hekimim, hemşireyim, ebeyim, sağlık çalışanıyım demeyi geçtik, çalışanlar olarak memurum demekten utanır hale geldik. Ayrıca, Sarı-Sen’in Toplu Sözleşme Teklifinde ileri sürdüğü, Dayanışma aidatını kabul etmiyoruz! Sendikal ikramiyenin barajlara bağlanmasını kabul etmiyoruz! Yetkili sendika tarafından kullanılan ve ayrımcılığa yol açan tabip dışı ifadesini kabul etmiyoruz! Ne yapacağız? Kafamızı öne eğip ’Boş ver, böyle gelmiş böyle gider, başımı derde sokmayayım mı’ diyeceğiz! Yoksa bize yapılan zulme sesimizi çıkarıp tepkimizi mi göstereceğiz? Tabii ki, demokratik tepkimizi meşru zeminde göstererek, hep beraber, tek bir ağızdan artık yeter, hakkımızı verin diyeceğiz! Biliyoruz ki, sağlık, en temel haktır. Sağlık hizmetleri bir ekip işidir ve bir bütündür! Ülkemizde oluşacak ideal sağlık sisteminin en büyük destekçisi olan bizler, hastalarımızın nitelikli tedavi olma, bakım alma ve iyileşme hakkını savunduğumuzun bilinmesini arzu ediyoruz. Pandemide, depremlerde ve her türlü zorlu şartlarda halkımıza ve hastalarımıza verdiğimiz fedakârca hizmetin unutulmamasını bekliyoruz. Nitelikli sağlık hizmeti için verilecek bu mücadelede sadece kendimiz için değil, hastalarımız için de mücadele ettiğimizin bilinciyle, tüm halkımızı yanımızda olmaya davet ediyoruz. Bu sebeplerle; Hakkımız, halkımız ve hastalarımız için, ideal sağlık sistemi için, Bugün ve yarın acil işlemler dışında sağlık hizmetini durduruyor, İŞ BIRAKIYORUZ! Saygılarımızla." diyerek kararlılıklarının altını çizdi.