Atatürk’ün Dr. Reşit Galip’le Bir Anısı (Mersin’de tanışmışlar)
Rodos’ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris’e gelmişler, liseyi İzmir’de okumuşlar.
Kardeşi Hüseyin Ragıp diplomatlığı seçip büyükelçi olmuş, Reşit Galip ise İstanbul Tıp’a gidip doktor olmuş.
Öğrenciyken gönüllü olarak 1.Dünya Savaşı’na katılmış, Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini tamamlayıp, fakültede asistanlığa başlamış.
1923 Mart’ında hekimlik yaptığı sırada, Mersin’e gelen Mustafa Kemal Paşa’nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine doğru bakarak şöyle demiş; “Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin kahramanı değilsin, sen bunlardan çok büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla yetinme ve övünme etmekliğindir.”
Herkesin yüceltme yarışına günlerde Gazi’yi ‘Milletin Bir Ferdi’ sayan 30 yaşındaki bu hatip, herkesin dikkatini çekmiş. Doğaldır ki, en çok da Gazi’nin…
Mustafa Kemal ona Milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925’de Meclis’e girmiştir. Bir süre İstiklal Mahkemesi Üyeliği yapmış. CHP İdare Heyetinde görev almış. Türk Ocakları’nda, Halkevlerinde çalışmış. Yine Atatürk’ün isteğiyle Serbest Fırkaya girmiş. Ve Atatürk’ün sofrasına oturmuş. Onu bakanlığa taşıyan süreç de o sofrada başlamış. Bu sofra sahnesi pek çok tanığın anılarındadır:
‘1931 sonbaharıydı. O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet’in bir yakınmasıyla başladı. Esat Mehmet, Atatürk’ün Harbiye’den Öğretmeniydi. Konu, kız öğrencilerin kıyafetinden açıldı. Esat Mehmet, “Kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini” anlattı. Ve davam ederek, bir genelge yayınlayarak, daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi. (Kazım Özalp- Atatürk’ten Anılar kitabı sayfa 48- 49)
Bunun üzerine Reşit Galip söz alır; “Yanlış düşünüyorsunuz Bey Efendi” der. Devamla, “Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar, inkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.”
Gazi, Bakanını zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmadı. "Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip, giymemek önemli değildir, sonra tartışırız” dedi. Ama Reşit Galip alttan almadı. “Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir! İzin verirseniz fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda, bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez. “
Reşit Galip’in tartışma yaratmasının özel bir nedeni vardı: Halkevinde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler
için, Milli Eğitim Bakanlığından izin alamamışlardı. Reşit Galip, “Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez!” diye kestirip, atar.
Atatürk’ün kaşları çatılmıştır. “Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz!” diye çıkışır. Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmiştir. Ama Reşit Galip olayın üstüne gider. 57 yaşındaki Bakanı işaret ederek; “Devrimci, devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra tutucu olurlar. Mecliste bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insanlar varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır!”
Atatürk yeniden uyarma gereği duyar; “Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim de Hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?”
“Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır, sizi de eleştiririm! “ Bunun üzerine Gazi’nin sabrı taştı: “Bu sofrada Hocama, Bakanıma hakaret etmenize müsaade etmem!”
Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıkar,” Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir’a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz!” İlk kez Atatürk’ün sofrasında Bu kadar sert eleştiriliyordu.
Rose Noir Rus Karı- Kocanın işlettiği bir barın adıydı. Bar sahipleri bankadan kredi almak için Atatürk’ten ricada bulunmuşlardı. Reşit Galip bunu eleştiriyordu. Atatürk bu kez kızmaz ama “Yoruldunuz. Dinlenin” diyerek kibarca masadan kalkmasını ister.
Ama genç adamın yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı efsane olacak çıkışını yapar: “Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır.”
Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp, “Öyleyse biz kalkalım” der. Sofradaki bütün heyet kalkar. Reşit Galip’i yapayalnız bırakarak çıkarlar.
Devamı ilginçtir:
Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Saray’ında bir koltukta geçirir. Atatürk uyandığında Genel Sekreterine Reşit Galip’i sorar. “Efendim sabaha kadar bekledi. Mahçubiyetini size iletmememizi istedi. Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik.” Atatürk, “Ankara’ya gidecek adama 25 lira verilir mi? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz, cebinde beş parası yok ama cesareti var”
1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip’in Ankara Radyosunda bir konuşmasını dinler, “Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile” der.
Atatürk birkaç gün sonra kendisini sofraya davet eder ve yanına oturtur. Onun yanına da Hocası Esat Mehmet’i oturtur. Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanının Reşit Galip olduğunu açıklar. Rose Nois olayı mı, İş Bankası Müdürü de Atatürk’ün ricacı olduğu krediyi veremeyeceklerini bizzat Atatürk’e kendi söyler.
13 ay Bakanlık yapar. Çok başarılı reformlarda imzası vardır. 41 yaşında hayata veda eder. Öldüğünde cebinden sadece 5 lira çıkar. Yıllarca milyonlarca öğrencinin okuduğu, “Türküm… Doğruyum… Çalışkanım…” ANDINI DA Reşit Galip’in yazdığını birçoğumuz bilmeyiz…