Tepeden bakmalar hep ürkütmüştür beni...
Politika esnafının hırsları uğruna toplumu kutuplaştırmaları bu güzelim topraklardaki birlikte yaşam iklimini kuraklaştırıyor!
Geride bıraktığımız seçim sürecinde tohumlanan kin ve nefretin ürünlerinin yakın gelecekte ocaklarımızda kan ve gözyaşı olarak boy vereceği gerçeği ürkütüyor beni!
Ötekileştirilen insanların birbirlerine acımasızca kıymaları karşısında, çocukluk dönemlerimizdeki korkularımızın naifliğini özlemle anımsarken yıllar önce yazdığım bir şiirin “Korkularımı yenmek için / az mı türkü çığırdım dağlarda / bilsem tüketirmiydim nefesimi / göreceğimi bunca çirkinlikleri…”dizelerini mırıldanıyorum…
Önünden geçtiğim okul bahçesinde annesine simit aldıramayan küçük kız çocuğunun ağıdı karşısında,” İleride göreceği olası çirkinlikler için daha ne gözyaşları dökecek kim bilir…” yolunda düşünmekten kendimi alamıyorum…
Bir yanda çocuklar simit uğruna ağlarken, diğer yanda politika pazarında tezgâh açan haramzadeler milyon dolarlarla oynuyorlar!
Sorun bir değil, bin…
Dünyanın dört bir tarafında acımasızca tetiklenen savaşlar, birbiri ardına yaşanan doğal afetler, acı, açlık gözyaşı…
Tüm insanlığın yüzünü güldürecek barış dolu güzel günler masallardaki Kafdağı kadar uzak ve erişilmez...
Bizler ise hayallerle avunup ninnilerle uyuyan garip çocuk. Sahip sepet arama, hep böğrümüzde ellerimiz…
Çektiğimiz acılar aymazlığımız sonucu oluşan kaderimiz…
Oya, Yunanlı Büyük Şair Homeros dönemin Mısır Firavunu olan dostu Ramses’le yaptığı bir sohbette, “İnsanın kaderi yaptığı çılgınlıklardır.” diyerek tanımlar kaderi.
Çılgınlıksa, kalıplaşmaya, kurulu düzene başkaldırıdır bir anlamda; peki biat kültürünün egemen kılındığı günümüzde bizler hangi çılgınlığı yapabiliyoruz söyler misiniz?
Bırakın çılgınlığı, daha geçtiğimiz yaz demokratik haklarını kullanmak adına sokağa çıkan geçlerimize acımasızca kıyıldı bu ülkede!
Kabullendiğimiz kaderde yaşam çelişkiler yumağı; mutluluk, bir çocuğun gülüşü, gülün rengi, yaseminin kokusunda; bu güzellikleri budayan bencilliğin salladığı tırpansa hemen yanı başında savaş, acı, açlık gibi çirkinliklerle somut…
Yüreğimde tanımı güç bir sızı, zihnimde yanıtını bilmeme karşın düşünmekten kendimi alamadığım sorular…
İnsanlar ellerinde olmadan geldikleri dünyada neden bunca güçlükle karşılaşıp doğduklarına pişman olurlar?
Acıyı yaratan da, çeken de insan.
Acı çektirenler, bir an için kendilerini acı çektirdikleri kimselerin yerine koyup düşünseler, iyi ve güzele yönelmezler mi?
Ne var ki dindarlık alalamasıyla asıl yüzlerini saklayan politikacı esnafı ”Her şeyi biz biliriz!” edasıyla, tehditkârca hep tepeden bakıyorlar!
Astıkları astık, kestikleri kestik…
Güzellikleri budayan tepeden bakışlar hep ürkütmüştür beni!
Çünkü o kafa, geçmiş tarih sürecinde insanlığa yıkım getirip büyük acılar çektirmiştir!
Korkularım, geride kalan günlerimde çektiğim acılardan kaynaklanmayıp, gelecek kuşaklar, dolaysıyla insanlık adınadır…